AIHM: Gerekçenin yargılamaya katılmayan hakim tarafından yazılması adil yargılanma hakkını ihlal eder

CEROVŠEK ve BOŽIČNIK v. SLOVENIA (68939/12 and 68949/12), 7 Mart 2017

(Kararların gerekçelerinin, yani mahkumiyet ve ceza kararlarının, kararı veren hakim tarafından değil, duruşmaya katılmamış olan başka hakimler tarafından yazılmış olmasının adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini  belirlemesi istenmektedir.)

  1. Mahkeme (AIHM), Sözleşme’nin 6. maddesinin amaçları doğrultusunda yargılamaların adilliğine ilişkin hususları belirlerken, temyiz mahkemelerinin kararları da dahil olmak üzere yargılamaları bir bütün olarak ele alması gerektiğini yineler. Ayrıca, Mahkeme’nin görevi, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesini yerel mahkemelerin değerlendirmesinin yerine koymak değildir ve genel bir kural olarak, önlerindeki delilleri değerlendirmek bu mahkemelerin görevidir. Mahkeme’nin görevi, yargılamaların bir bütün olarak adil olup olmadığını tespit etmektir (bkz. Edwards/Birleşik Krallık, 16 Aralık 1992 tarihli karar, Seri A no. 247-B, § 34; Mishgjoni/Arnavutluk, no. 18381/05, § 49, 7 Aralık 2010; ve Saranchov/Ukrayna, no. 2308/06, § 45, 9 Haziran 2016).
  2. Mevcut davada Mahkeme’den, kararların gerekçelerinin, yani mahkumiyet ve ceza kararlarının, kararı veren hakim tarafından değil, duruşmaya katılmamış olan başka hakimler tarafından yazılmış olmasının, başvuranların adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini belirlemesi istenmektedir.
  3. Mahkeme, mevcut davanın tek hakim olarak görev yapan profesyonel bir hakim önündeki bir yargılamayla ilgili olduğunu (bkz. yukarıdaki 6. paragraf) ve ikinci olarak, başvuranların durumunun Slovenya Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen usulden farklı olduğunu belirterek başlar. Gerçekten de, söz konusu Kanun uyarınca, yargılamayı yürüten ve delillerle doğrudan ilgilenen hâkimin, kararı vermesi ve taraflarca talep edilmesi halinde, kararın ilgili olgusal ve hukuki yönlerine ilişkin yazılı gerekçeler sunması gerekmektedir (bkz. yukarıdaki 22 ila 24. paragraflar). Hükümet tarafından istisnai nitelikte olduğu belirtilen mevcut davadaki durum (bkz. yukarıdaki 35. paragraf), yargılama sırasında ortaya konan tüm delilleri inceleyen hakimin kararını açıkladıktan sonra yazılı gerekçe sunmadan emekli olması nedeniyle ortaya çıkmıştır.
  4. Mahkeme, (ulusal) Yüksek Mahkeme’nin görüşünün bir tekrarı olan Hükümet’in, yargılamayı yürüten hakimin yazılı gerekçe sunmamasının yargılamanın adilliği üzerinde bir etkisi olamayacağı, çünkü bu tür gerekçelerin asıl amacının kararın temyiz yoluyla gözden geçirilmesine olanak sağlamak olduğu yönündeki görüşünü dikkate almaktadır (bkz. yukarıdaki 19. ve 34. paragraflar). Ancak, bu iddiaya katılmamaktadır. Mahkeme, karar gerekçelerinin, sanığın temyiz hakkını faydalı bir şekilde kullanmasını (bkz. Hadjianastassiou / Yunanistan, no. 12945/87, 16 Aralık 1992, § 33, Seri A no. 252), yani bu hakkın tam ve uygun bir şekilde kullanılmasını mümkün kılması bakımından gerçekten önemli olmasına rağmen, daha genel anlamda adaletin düzgün bir şekilde uygulanmasını sağlaması ve keyfiliği önlemesi bakımından da önemli olduğunu yinelemektedir (bkz. mutatis mutandis, Lhermitte / Belçika [BD], no. 34238/09, § 67, 29 Kasım 2016). Mahkeme özellikle, bir hâkimin kararını objektif gerekçelere dayandırması gerektiğinin farkında olmasının keyfiliğe karşı güvencelerden birini sağladığını belirtmektedir. Gerekçe gösterme yükümlülüğü aynı zamanda kamunun ve sanığın verilen karara güven duymasına da katkıda bulunur (bkz. mutatis mutandis, Taxquet/Belçika [BD], no. 926/05, § 91, AİHM 2010, ve Lhermitte, yukarıda anılan, § 67) ve hâkimin olası önyargısının fark edilmesini (bkz. örneğin, Kyprianou/Kıbrıs [BD], no. 73797/01, §§ 119 ve 130-133, AİHM 2005-XIII) ve örneğin başka bir hâkim veya hâkimler önünde yeniden duruşma yapılarak giderilmesini sağlar.
  5. Mevcut davada, yargılamayı yürüten hakim A.K., başvuranların suçluluğu ve cezaları konusunda kendisini karara varmaya ikna eden nedenleri belirtmediğinden, gerekçe gösterme zorunluluğunun yukarıda belirtilen amacına ulaşılamamıştır. Ayrıca, duruşma kayıtlarında, sözlü olarak herhangi bir gerekçe sunduğuna dair bir işaret de bulunmamaktadır (bkz. yukarıdaki 11. paragraf). Hâkimler D.K.M. ve M.B. tarafından verilen yazılı gerekçeler (bkz. yukarıdaki 14. ve 15. paragraflar), yaklaşık üç yıl sonra sonradan bir araya getirilmiş ve Mahkeme önündeki delillerden anlaşıldığı üzere, Hâkim A.K.’nin hiçbir katkısı olmadan, bu eksikliği telafi edememiştir.
  6. Buna ek olarak Mahkeme, iki yargıcın delil toplama sürecine dahil olmamasını da dikkate almaktadır. Yargıçlar D.K.M ve M.B.’nin duruşmalara hiçbir şekilde katılmadıklarını ve gerekçelerini yalnızca yazılı dava dosyalarına dayanarak hazırladıklarını gözlemlemektedir. Buna karşın, Yargıç A.K.’nin kararı sadece belgelere dayanmamaktadır. Yargıç A.K. özellikle, duruşma sırasında başvuranları dinlemiş, bir dizi tanığı incelemiş ve güvenilirlikleri konusunda bir kanaat oluşturmuş olmalıdır. Ayrıca, başvuranların doğrudan dinlenmesinin özellikle ilgili olduğu sübjektif unsur, yani başvuranların bunları işleme niyeti de dahil olmak üzere, iddia edilen suçların unsurlarına ilişkin bir değerlendirme yapmış olmalıdır (bkz. yukarıdaki 7. ve 8. paragraflar ve Cutean/Romanya, no. 53150/12, § 66, 5 Şubat 2014).
  7. Bu nedenle, ceza yargılamalarında doğrudanlık ilkesi aracılığıyla tanındığı üzere (bkz. yukarıda anılan Cutean, §§ 60 ve 61, ve P.K. / Finlandiya (dec.), no. 37442/97, 9 Temmuz 2002; ayrıca bkz. yukarıda 28. paragrafta belirtilen Slovenya Anayasa Mahkemesi’nin 11 Ekim 2006 tarihli kararı), Hakim A.K.’nin tanıkların ve başvuranların tavırlarına ilişkin gözlemleri ve güvenilirliklerine ilişkin değerlendirmesi, başvuranların mahkumiyetlerinin dayandırıldığı olayların tespitinde belirleyici olmasa da önemli bir unsur teşkil etmiş olmalıdır. Mahkeme’nin (AIHM) görüşüne göre, tam da bu nedenle, gözlemlerini kararları gerekçelendiren yazılı gerekçelerde belirtmelidir. Aslında, iç hukuka göre, bu tür gözlemler yazılı kararların temel bileşenlerinden birini oluşturmalıdır (bkz. yukarıda 24. paragrafta atıfta bulunulan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 364(7) maddesi)
  8. Yargıç A.K.’nin yazılı gerekçe sunmamasının nedeni olduğu iddia edilen emekliliğinin, standart yerel prosedürden ayrılmayı haklı kılan istisnai koşullara yol açıp açmadığı sorusuna gelince (bkz. yukarıdaki 35. paragraf), Mahkeme, emeklilik tarihinin Yargıç A.K. tarafından önceden biliniyor olması gerektiğini gözlemlemektedir. Bu nedenle, prensip olarak, ya başvuranların davalarını tek başına bitirmesi ya da yargılamanın erken bir aşamasında başka bir hakimi dahil etmesi için önlemler alması mümkün olmalıydı. Ayrıca, davanın özellikle karmaşık bir dava olmadığını ve başvuranların karar açıklanır açıklanmaz temyize gitme niyetlerini bildirdiklerini kaydeder (bkz. yukarıdaki 12. paragraf). Bu, Yargıç A.K.’nin yazılı gerekçeler sunması gerektiğinin hemen farkında olduğu anlamına gelmektedir. Bu nedenle Mahkeme, sanığın iç hukukta hakkı olan usulden ayrılmak için iyi nedenler olduğu konusunda Hükümet’le hemfikir değildir. Ayrıca, otuz günlük yasal süre sınırına rağmen, yazılı gerekçelerin kararların açıklanmasından sonra yaklaşık üç yıl boyunca sunulmaması ve bu süre zarfında dava dosyalarının kaybolması ve yeniden oluşturulması gerekmesi özellikle dikkat çekicidir (bkz. yukarıdaki 13. ve 23. paragraflar). Bu faktörler, başvuranların davalarının yerel mahkemeler tarafından ele alınış biçimi hakkında daha fazla endişe yaratmaktadır.

.45.  Mahkeme, bazı davalarda bir hâkimin davaya devam etmesini imkânsız kılan idari veya usule ilişkin faktörlerin olabileceğini takdir etmektedir (bkz. yukarıda anılan Cutean, § 61, ve Mellors/Birleşik Krallık (dec.), no. 57836/00, 30 Ocak 2003). Ancak, ilk olarak, yukarıdaki paragrafta yer alan değerlendirmelerden, mevcut davada bu tür faktörlerin ortaya çıkmadığını belirtmektedir. İkinci olarak, bu faktörler ortaya çıkmış olsaydı bile, Hakim A.K.’nin başvuranların mahkumiyetini haklı gösterecek gerekçeler sunamamasını telafi etmenin tek yolu, örneğin ikinci derece mahkemesinin davaları yeni bir duruşma için ilk derece mahkemesine göndermesi gibi, yeniden yargılama kararı vermek olurdu (bkz. yukarıdaki 26. paragraf). Bunun nedeni, Yargıç A.K. emekli olduğunda kararların çoktan açıklanmış olması ve başvuranların ifadelerinin ve tanık beyanlarının ilgili delilleri oluşturmasıdır (bkz. yukarıdaki 40 ila 43. paragraflar).

  1. Son olarak, Mahkeme, bir üst veya en yüksek mahkemenin, bazı durumlarda, ilk derece yargılamalarındaki kusurları telafi edebileceğinin farkındadır (bkz. De Cubber/Belçika, 26 Ekim 1984, § 33, Seri A no. 86). Ancak, mevcut davada, daha yüksek yargı düzeyindeki mahkemelerin, herhangi bir delili doğrudan dinlemeden ilk derece mahkemesinin kararını onadığını kaydeder (bkz. yukarıdaki 17, 19, 21, 27 ve 42. paragraflar ve mutatis mutandis, Beraru/Romanya, no. 40107/04, § 71, 18 Mart 2014). Bu nedenle, mevcut davada söz konusu olan eksikliğin temyiz mahkemeleri tarafından giderildiği söylenemez.
  2. Sonuç olarak, Mahkeme, başvuranların adil yargılanma hakkının, yargılamalarını yürüten hâkimin kararının gerekçelerini yazılı olarak sunmaması ve bu eksikliği telafi edecek uygun tedbirlerin alınmaması nedeniyle ihlal edildiği kanaatindedir.
  3. Dolayısıyla, Sözleşme’nin 6. maddesi ihlal edilmiştir.