Taner Kılıç v. Türkiye davası – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
OHAL döneminde başlatılan davalara ilişkin kritik tespitler
TANER KILIÇ v. TURKEY (No. 2) (No. 208/18)
102. … 9 Aralık 2019 tarihli tutuklama kararında yargıç, şu delilleri referans göstermiştir: Başvurucuya ait telefona şifreli mesajlaşma uygulaması ByLock’un indirildiğine ve bu uygulamanın kendisi tarafından kullanıldığına dair rapor; Zaman gazetesi gibi belirli yayınlara abonelikleri, başvuranın kız kardeşinin gazete editörüyle evli olması; çocuklarının FETÖ/PDY tarafından işletilen ve kanun hükmünde kararnamelerle kapatılan okullara devam etmesi; FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddia edilen Bank Asya’da açılan hesaplar…
104. Mevcut davada, yukarıda anılan Akgün davasından farklı olarak, söz konusu iletişim sisteminin kullanıldığı iddiası, başvurana yönelik şüphenin tek dayanağı değildir. Bununla birlikte, aşağıda belirtilen nedenlerle, Mahkeme, ilgili zaman diliminde yasal olan bir yayına abonelik; böyle bir yayının idarecisinin kız kardeşi ile evlilik ilişkisi ve çocuklarının söz konusu zamanda yasal olarak işletilen ancak daha sonra kanun hükmünde kararname ile kapatılan okullara devam etmesi gibi unsurların, başvuranın yasadışı bir örgüte mensup olduğunu gösteren bir delil bütünü olarak kabul edilemeyeceği kanaatindedir. Kabul edilmelidir ki, başvuranın mortgage kredisi başka bankada iken Bank Asya’da katilim hesabına sahip olmasının ekonomik gerekçeler doğrultusunda hareket etmediği anlamına geldiğine dair bilirkişi raporunun bulguları, ilk bakışta, başvuranın, bu hesabın, çocuklarının okul ücretlerinin ödenmesi için açıldığı ve bu hesabın kullanımında herhangi bir anormallik bulunmadığı yönündeki ifadeleriyle çelişecek nitelikte değildir. Mahkeme özellikle, başvuranın söz konusu bankadaki hesabı aracılığıyla – o tarihte aynı zamanda yasal bir bankaydı – yasadışı bir örgütün suç faaliyetlerini finanse etmeye yardımcı olduğuna dair en ufak bir kanıt bulunmadığını gözlemlemektedir.
105. AİHM, özellikle, ByLock kullanım iddiası dışında, başvuranın suçlandığı diğer eylemlerin, başvuranın söz konusu suçu işlediğine dair makul bir şüpheye yol açmayan tamamen dolaylı unsurlar olduğu kanaatindedir. Gerçekten de bunlar, iddia olunan suç şüphesini hâkli çıkaracak başka bir unsurun yokluğunda yasallık karinesinden yararlanan (yasallık karinesi koruması altında olan) fiillerdir. Bu nedenle, bir tutukluya karşı (tutuklama kararı için) kullanılan fiiller veya davranışlar, islendikleri anda suç teşkil etmiyorsa, makul şüphe teşkil edemez. Dosya içeriklerine inceledikten sonra, Mahkeme tutuklama kararının makuliyetini belirlemedeki anahtar unsurun Bylock kullanımı iddiası olduğu sonucuna varmıştır.
106. ByLock mesajlaşmasının iddia edilen kullanımına ilişkin olarak, Mahkeme, ilke olarak yalnızca şifreli bir iletişim programı indirme veya kullanma bulgusunun kendi başına, tarafsız bir gözlemciyi yasadışı veya suç teşkil eden bir faaliyetin söz konusu olduğuna ikna edebilecek bir unsur teşkil edemeyeceği sonucuna vardığı Akgün davasına işaret eder. ……
107. Ancak mevcut davada, başvuranın tutukluluk halinin devamını emreden ve tutukluluğunun uzatılmasına ilişkin kararlar, söz konusu iletişim sisteminin kullanımına ilişkin, örneğin değiş tokuş edilen mesajların içeriği veya bağlamı gibi hiçbir bilgi içermemektedir. Sonuç olarak Mahkeme, yukarıda anılan Akgün davasında vardığı sonuçtan ayrılmak için bir neden görmemektedir.
108. Ayrıca Mahkeme, dosyanın, başvuranın FETÖ/PDY örgütüne üye olma suçunu işlediği şüphesinde belirleyici unsurun Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen (ve Bylock programına) ilk bağlantının tarihini belirten “analiz sonucu” başlıklı özet belge olduğunu kaydeder. Ancak, bu rapor her şeyden önce yetkililerin hangi verilere dayanarak böyle bir sonuca vardığına dair kesin bir anlatım içermeyen ham bir rapordur. Bu nedenle belge, dayandığı temel verileri içermemekte ve bu verilerin nasıl oluşturulduğuna dair herhangi bir bilgi sağlamamaktadır. Ayrıca, müteakip birçok bilirkişi raporunun ilgili kişinin söz konusu e-posta sistemini hiçbir zaman indirmediğini veya kullanmadığını belirtmesine rağmen (bkz. yukarıdaki 15, 21, 22, 36 ve 42. paragraflar), ulusal mahkemeler bu gelişmeyi dikkate almamıştır.